18 Ekim 2008 Cumartesi

Zaman Teselli...


Bu aralar kelimelere dönüşecek harflerim, cümleye dönüşecek kelimelerim eksik yüreğimde. Ne yazmak, ne okumak istiyorum...

Sanki çerçevesi kırık bir fotograf gibiyim. Asılı duruyorum duvarda geleni geçene görüyorum ama o gelen geçen beni görmüyor nedense. Kocaman bir odadaki köşe de duran şömine gibiyim, yapayalnızım...

Yazacak gücüm yok, okuyacak sabrım... Yalnızım...

İçim yalnız... Her gitmenin bir dönüşü olduğu gibi her yalnızlığında bir arkadaşlığı vardır mutlaka. Benim dostum, benim arkadaşım, yalnızca içimdeki ben. Ben biraz içimdeki dostumla meşgulum. Zaman tesellim.

Bu nedenle affola sesizliğim. Şimdilik bu kadar dökebildim içimi. Olmayan harfler ve kelimelerimle bu kadarlık cümle çok bile. Belki yine gelirim...

15 Ekim 2008 Çarşamba

...DOSTLUKLAR...


Sevgi her zaman yaratıcı, korku ise her zaman yıkıcıdır... Emmet FOX


Yüz yüze dostluklar vardır.

Güneşle ayçiçeğinin dostluğu, böyle bir dostluktur mesela. Ayçiçeği sabahtan akşama kadar hiç ayıramaz yüzünü güneşten...


Uzak dostluklar vardır.

Denizlerin ortasındaki bir adayla, dağların arasındaki bir göl, birbirlerinin uzak dostlarıdır. Dostluklarını gündüz kuşlarla, gece yıldızlarla iletirler birbirlerine...


Sessiz dostluklar vardır.

Dilsiz bir adamla, duymayan bir başka adamın arasında sessiz bir dostluk oluşur. Her şeyden konuşur sessizce bu eller...


Zorunlu dostluklar vardır.

Pazarla pazartesinin dostluğu gibi. Pazar ağır bir gündür, Pazartesi hızlı bir gün... Ayak uyduramazlar birbirlerine. Ama dost olmak yanyana durmak zorundadırlar...


Uzun dostluklar vardır.

İkindi güneşinin altında uzayan gölgeler birbirlerine kavuşurlar ve uzun boylu bir dostluk oluşur aralarında...


Günün birinde ölen dostluklar vardır.

Bir bahçe içindeki ahşap ev ile yanı başında duran ceviz ağacının dostluğu gibi... Bir gün kocaman elli adamlar ve kocaman gövdeli makineler o bahçeye girip de, bir süre sonra evin ve ceviz ağacının yerinde asık suratlı binalar yükseldiği zaman ölen dostluklar...


Vakitsiz dostluklar vardır.

Bir peçete, bir kağıt mendil vakitsizce dostu oluverir gözlerimizin... Ya da ayrılırken verilen bir dal karanfil ellerimize o anda gelen dostluktur...


Bakımsız dostluklar vardır birde...

Zaten var, zaten dostuz deyip yıllarca bir telefonun, birkaç cümlelik mektubun bile çok görüldüğü dostluklar...


HİÇ BİR DOSTLUĞUN BAKIMSIZ KALMAMASI DİLEĞİYLE...


Bu yazıyı zamanında büyük bir marketten 1 milyona aldığım kitaptan paylaştım sizlerle... Ben paylaşırken çok şeyler buldum içinde eminim siz de bulacaksınız...

Gerçek dostlukların kıymetini bilenlere...


11 Ekim 2008 Cumartesi

..........................

Bayram günü sabaha kadar oturmuştum eşim nöbetçi olduğu için. Saat 07:00'ı gösterdiğinde uykum geldi ve uzandım öyle böyle derken saat 09:00 gibi eşim geldi kapının sesiyle uyandım. Eşime çok uykum olduğumu sözledim ve oturma odasındaki kanepeye uzandım diğer kanepede de oğlum uyuyordu. Yaklaşık 2 saati geçkin uyumuşum. Bir ara telefonumun sesini duydum ama o kadar derin bir uykusuzluk yaşıyordum ki duyduğum ses rüya gibi geliyordu. Birkaç dakika sonra eşimin telefonunun sesini de rüyadaymışım gibi duydum, ama gözümü açamıyordum...

Sonra eşimin annemle konuştuğunu işittim ama kalkamadım eşim telefonu kapatınca yanıma gelip beni uyandırdı ve babannemin öldüğü söyledi...

Babannem 77 yaşındaydı 70 yaşından bu yana Alzaymır hastasıydı üstelik son 3 senedirde yatağa bağımlı olarak yaşmını sürdürüyordu. Ve tarifsiz acılar zorluklar çekiyordu. Ölüm onun için kurtuluş olmuştu belkide. Ama yine de gözyaşlarımın akmasına engel olamamıştım...

Bayram sabahı aldığım bu kötü haber bu bayramı acıyla karşılatmıştı bana. Ölüm bu her canlı için zor tai ki. Bitiş, yok oluş ölüm demek... Özlem demek, göz yaşı demek... Yürek acısı demek...

Bayramın 2. günü memleketime gittim cenazeye yetişemedim ama yine de ordaydım...

Dün akşam geldim evime. Uzun süreli ara verişim bundan dolayıydı...

Sevgilerimle.