27 Aralık 2008 Cumartesi

Başlıksız...


Çaresizlikler içindeyim, yalnızlıklar bensizlikle boğuşuyor

Gözlerimden yaş yerine kan akıyor sanki

Kan damlıyor yazdığım defterin yapraklarına

İçim öylesine acıyor ki ağrıkesiciler fayda etmiyor artık

Kıvranıyorum ordan oraya

Bir illet ki içimi saran kurtulamıyorum bu hastalıktan

Elim ayağım tutmuyor artık

Gücüm tükenmiş son zerresine kadar

İnliyorum sesim çıkmıyor biliyorum

Beni duyan yine benim sanki

Gözümdeki akan yaşı bilenim yok

Çaresizlik içindeyim bu akşam üstü

Yüreğimdeki yanından kimsenin haberi yok

Çığlıklarımı içime haykırıyorum

Yakışmaz bana ağlamak,sızlanmak

Ama gel görki dayanamıyorum

İçim yanıyor alev alev, oluk oluk kanıyor içimdeki illet

Daha fazla yazamam derdimi

Dermanım yok biliyorum...



Not: Biz müzik eşliğinde dile gelen dizelerdir. Gerçekle bağlantısı yoktur.

Dinlediğim müzik hiçliği, yokluğu anlatan bir müzik olduğu için o anda bunlar döküldü dilimden.



21 Aralık 2008 Pazar

'' SESSİZ ÖZLEM''in Ertesi günü Ve Ben :)))



İki gün önce yazmıştım Sessiz Özlem adlı yazımla içimdeki sessiz fırtınayı anlatmaya çalışmıştım. Sanırım başka birşey istesem olacakmış :) Yağmurda yürüyüp ıslanmaktan bahsetmiştim o anı yaşamayı özlediğimden bahsetmiştim ve dün öyle böyle değil bayağı bir ıslandık :)
Islandık diyorum çünkü ben dahil oğlum ve eşimle sudan çıkmış 3 balığa döndük :))
Eşim son günlerde biraz sıkıldığımın, bunaldığımın farkına varmış olmalı ki, ''hadi bu akşam biraz dışarıya çıkalım'' dedi :) ( nihayet )
Marketleri gezelim birşeyler alırız dedik. Üzerime rahat birşeyler giydim soykanı sıkıca giydirdim ama nihayetinde şemsiye almak aklıma gelmedi hiç. Sanırım arabadan inip arabaya bineceğiz diye, ama bazı istisnaları unutmuşum :))
İlk önce Bim daha sonra Migros'a gittik. İhtiyacımız olan birkaç parça şeyi alıp migros'tan tam çıkıyoruz ki bugün muhhabet çiçeğinin bahsettiği çengelli oyuncak kutusuna rastladık :)
Hani şu içine para atılıp çengelle oyuncaklardan birini yakalamaya çalıştığımız kutu :)
Tabi ben hemen başına geçtim. İlk önce ben denedim bir tane oyuncak tuttum ama geri düştü :))
Sonra eşim ve elde var sıfır :) ve sıra bende, ( bu arada oyuncakların yanında 3-4 kadar da kutu içinde saatler vardı ) çengeli bu kez oyuncağa değil saate ayarladım ve bastım tuşa :)
Hedef tam 12'den :) çengel yuvarlak kutucuğu sarmalardı ve bana doğru gönderdi :)
Ve bir saatim oldu birde saatn içinde bulunduğu kutucuk ama öylesine bir kutucuk değil bu kutucuk bir kumbara :))
Maceramız burda bitmedi tabi asıl bundan sonra başladı yağmur özlemimin sona ermesi :))
Saati aldık baktık ki takılıyor saniyesi :)) hadi dedik saatçiye birde kordonu büyük geldi enaz 2-3 diş çıkacak hem onu da yaptırırız. Dışarıya çıktık nasıl yağmur var. Arabayı bir yere park ettik nerde saatçi var bilmiyoruzda :) Sor sor bulduk ama bulana kadar da suyumuz çıktı desem yeridir. En komiği soykan'ın yüzüne vuran yağmurdamlalarındaki verdiği tepkiydi :)) hala gülüyorum resmen sırıtan bir ifadeyle damlalar çarptıkça gülen bir ifade vardı yüzünde :))
Hepimiz kahkahalarla güldük bu halimize :)))))
Zar zor saatçiyi bulduk ve tamirimizi yaptırdık sonra ıslak ıslak evimize geldik ama saçlar bitmiş durumdaydı eşimel benim :)))))
Soykan iyi sıyırmıştı bu durumdan parkesi sayesinde :)
Yazdım ve yaşadım diye buna denir herhalde :))
Güzel ve eğlenceli birgün geçirmiş oldum yağmur maceramızın nedenini sizin için resimledim :)

Sevgiler...




19 Aralık 2008 Cuma

Sessiz Özlem


Bakarken camdan uzaklara doğru, içimde titreyen bir ses vardı sanki, özlüyorum diye haykırıyordu...
Nefes almayı, yağmurda ıslanmayı , koşmayı özlüyorum diye sıralıyordu özlemlerini. Kimdi bu sesin sahibi, kimindi bu ses ? Ben konuşmadan o konuşuyordu ama benim özlemlerimi anlatıyordu. Hiç korkmadan hiç duraksamadan konuşuyordu. Kalbimi zonklatıyordu sesinin titreyişi. Elimi koydum yüreğimin üstüne özlemi ve hasreti birleştirdim yüreğimde. Şimdi bende camdan bakınca haykırıyorum özlemlerimi. Dört duvar karanlığında boğulmaktan bıktım artık. Yürümek istiyorum, koşmak istiyorum, yağmurda ıslanmak istiyorum.
Kendim olmak istiyorum.Gökkuşağının renklerinden istiyorum yeşil,mavi,pembe,turuncu olsun istiyorum resimlerimde. Gözlerimden perdeler kalksın istiyorum.
İstiyorum,istiyorum,istiyorum............................................................................
Çok şey mi istiyorum ?

8 Aralık 2008 Pazartesi

Bayram Geldi Hoş Geldi :)


Kurban Bayramınızı En İçten Dileklerimle Kutlar Güzel Bir
Bayram Geçirmenizi Dilerim.


Biliyorum klasik bir kutlama oldu :)) Benden biraz renklendireyim diyorum ve size bir kutlama kartı gönderiyorum :))

Hepinize Hayırlı Bayramlar Arkadaşlarrrrr. :)))


6 Aralık 2008 Cumartesi

...Yüreğimdeki Küçük Kız...


Küçücük bir kız olsaydım keşke, olan bitenden habersiz. Gördüklerimden anlam çıkartmasını bilemeseydim henüz, aklım yetmeseydi herşeye.

Yalanı hiç duymamış olsaydım. Maskeli yüzleri gördüğümde oyun sanıp gülebilseydim. Hep topun arkasından koşmak sansaydım hayatı, topu tutunca hayat benim olsaydı.

Bebeğimin saçlarını taradığım gibi benim de saçımı tarayanım olsaydı keşke. Sabah kalktığımda gülücükler saçabilseydim yaşama. İlla ki yapmak zorunda, katlanmak zorunda olduğum şeyler olmasaydı keşke. Beni ağlatan sadece sokak çocukları olsaydı. Hep elimde şekerle gezebilseydim keşke. Yada her istediğimi aldırabileceğim nazım olsaydı hala. Gece üstüm açıldığında üstümü örten biri olsaydı. Ben uykumda donmasaydım keşke. Rüyalarımda hep çiçekler, kuşlar olsaydı. Hergün kabus görmek yerine. Gerçekleri rüya sanabilseydim, ayırd edemeseydim keşke.

Bu kadar karmaşıklığı, bu kadar çıkılmazlığı yok sayabilseydim. Geçer diyebilseydim.

Keşkelerim olmazdı küçücük bir kız olsaydım. Çare aradığım çaresizliklerim olmazdı. Yokluğun ölüm olduğunu bilmezdim belki de. Sessizliğin gece olduğunu sanırdım. Bir küçücük kız olsaydım eğer '' belki '' lerim olurdu yaşam'a karşı. Bugün de, yarın da '' belki '' diyebilirdim o zaman.

Burada bunları yazma gereği de duymazdım.

Ama ya şimdi........ ?



*************** Alttaki şiir alıntıdır ******************
Kûçûktûm, hєm dє çσk kûçûk.
Hâmurdân єvlєrîm,
Tєrtєmîz yûrєğîmlє bєslєdîğîm umutlârım
ßîr dє σ kûçûcûk bєdєnîmdє
Annєm vє bâbâm îçîn yєr âçtığım
Kσcâman yûrєğîm vârdı.
Sσnrâ bûyüdûm, hєm dє çσk bûyûk.
Bєtσndân єvlєrîm,
Kîrlєnmîş yûrєğîm dє sûrgûnє sûrûlєn umutlârım
Bîr dє σ kσcâmân bєdєnîm dє
Kîmsєyî âlâmâyâcâk kâdâr kûçûlmûş yûrєğîm vâr ârtık.


1 Aralık 2008 Pazartesi

***İyi Ki Doğdun İyi Ki Benimsin Aşkım***


Sen içindeki mutluluğu


Yüreğindeki sevdayı


Tenindeki ıslaklığı sakın kaybetme


Hüzünlerin ve acıların daha fazlası gelse de


Kahırların ağıtları sel olup aksa da bedeninden


Yaşadıklarına inat


Seni seven birinin olduğunu hatırlayıp gülümse olmaz mı?


Çünkü doğduğun bugün doğum günün senin bir tanem...


29 Kasım 2008 Cumartesi


O kadar çok satır yazdım ki,,,

Yazdım..............................................................

Yazdım...................................................................................................

Yazdım.....................................................................................................................................

Ve sildim...

Yazacak birşey bulamadığım gibi yazdıklarımda da bir anlam bulamadım.

Beynimi yazmaya zorladıkça yazamayacak hale geldim sanki. Çok üzgünüm bunun için, yazmak benim için herşey demekti bir zamanlar. ''Ben'' demekti...

Ama şimdi iki satır yazmaya kalksam yazamıyorum, olmuyor...

Kafamı toplayıp dökemiyorum içimdekileri satırlarıma.

Sanırım çok fazla yordum kendimi, kendimi dinlemekle. Bunun bir çaresi olmalı ama ne ?

Formülü bilen varsa bana yardımcı olabilirmi lütfen :)



27 Kasım 2008 Perşembe

Mim Ve Çantamdan Çıkanlar :))


Uzun bir aradan sonra tekrar dönüşyoluna gelmiş bulunmaktayım aslında sevgili Aylin tarafından mimlenmeseydim eğer ki sanırım uzun bir süre daha dönüş yapmazdım bloğuma :))

Ve tabi ki bana verilen görevi yerine getirdim ve çantamı boşalttım :)

Bu arada laf aramızda içindeki fişleri ve kağıt kırıntılarını resimlere eklemedim :))

Küçük bir temizlikten sonra işte çantamdan çıkanlar :)
* Bir paket ıslak mendil
* Birde otobüs yolculuğumdan kalmış paket ıslak mendil :)
* Küçük bir tarak ( acil durumlar için :) )
* Soykan için yedek çorap :)
* Bir adet kıskaçlı toka
* Bir paket yara bandı ( acil durumlar için )
* Bir tablet ağrı kesici ( içinde bir tane kalmış :)) )
* Kırmızı bozuk para çantam
* Soykan için su
* Cüzdanım
* Makyaj paletim
* Dudak nemlendiricim
* Göz altı kapatıcım
* Deodorant
* Parfüm
Sakın gülmeyin :))
Çantam büyük olunca içini doldurma gereksinimi duyuyorum yoksa başka nedeni yok bu kadar çok şey taşımamın :)
Ben kimi mimlesem diyorum ve beni izlemeye alan arkadaşlarımdan Özlem'i mimliyorum :)
Hadi bakalım özlem dök çantanı ortaya :))




18 Ekim 2008 Cumartesi

Zaman Teselli...


Bu aralar kelimelere dönüşecek harflerim, cümleye dönüşecek kelimelerim eksik yüreğimde. Ne yazmak, ne okumak istiyorum...

Sanki çerçevesi kırık bir fotograf gibiyim. Asılı duruyorum duvarda geleni geçene görüyorum ama o gelen geçen beni görmüyor nedense. Kocaman bir odadaki köşe de duran şömine gibiyim, yapayalnızım...

Yazacak gücüm yok, okuyacak sabrım... Yalnızım...

İçim yalnız... Her gitmenin bir dönüşü olduğu gibi her yalnızlığında bir arkadaşlığı vardır mutlaka. Benim dostum, benim arkadaşım, yalnızca içimdeki ben. Ben biraz içimdeki dostumla meşgulum. Zaman tesellim.

Bu nedenle affola sesizliğim. Şimdilik bu kadar dökebildim içimi. Olmayan harfler ve kelimelerimle bu kadarlık cümle çok bile. Belki yine gelirim...

15 Ekim 2008 Çarşamba

...DOSTLUKLAR...


Sevgi her zaman yaratıcı, korku ise her zaman yıkıcıdır... Emmet FOX


Yüz yüze dostluklar vardır.

Güneşle ayçiçeğinin dostluğu, böyle bir dostluktur mesela. Ayçiçeği sabahtan akşama kadar hiç ayıramaz yüzünü güneşten...


Uzak dostluklar vardır.

Denizlerin ortasındaki bir adayla, dağların arasındaki bir göl, birbirlerinin uzak dostlarıdır. Dostluklarını gündüz kuşlarla, gece yıldızlarla iletirler birbirlerine...


Sessiz dostluklar vardır.

Dilsiz bir adamla, duymayan bir başka adamın arasında sessiz bir dostluk oluşur. Her şeyden konuşur sessizce bu eller...


Zorunlu dostluklar vardır.

Pazarla pazartesinin dostluğu gibi. Pazar ağır bir gündür, Pazartesi hızlı bir gün... Ayak uyduramazlar birbirlerine. Ama dost olmak yanyana durmak zorundadırlar...


Uzun dostluklar vardır.

İkindi güneşinin altında uzayan gölgeler birbirlerine kavuşurlar ve uzun boylu bir dostluk oluşur aralarında...


Günün birinde ölen dostluklar vardır.

Bir bahçe içindeki ahşap ev ile yanı başında duran ceviz ağacının dostluğu gibi... Bir gün kocaman elli adamlar ve kocaman gövdeli makineler o bahçeye girip de, bir süre sonra evin ve ceviz ağacının yerinde asık suratlı binalar yükseldiği zaman ölen dostluklar...


Vakitsiz dostluklar vardır.

Bir peçete, bir kağıt mendil vakitsizce dostu oluverir gözlerimizin... Ya da ayrılırken verilen bir dal karanfil ellerimize o anda gelen dostluktur...


Bakımsız dostluklar vardır birde...

Zaten var, zaten dostuz deyip yıllarca bir telefonun, birkaç cümlelik mektubun bile çok görüldüğü dostluklar...


HİÇ BİR DOSTLUĞUN BAKIMSIZ KALMAMASI DİLEĞİYLE...


Bu yazıyı zamanında büyük bir marketten 1 milyona aldığım kitaptan paylaştım sizlerle... Ben paylaşırken çok şeyler buldum içinde eminim siz de bulacaksınız...

Gerçek dostlukların kıymetini bilenlere...


11 Ekim 2008 Cumartesi

..........................

Bayram günü sabaha kadar oturmuştum eşim nöbetçi olduğu için. Saat 07:00'ı gösterdiğinde uykum geldi ve uzandım öyle böyle derken saat 09:00 gibi eşim geldi kapının sesiyle uyandım. Eşime çok uykum olduğumu sözledim ve oturma odasındaki kanepeye uzandım diğer kanepede de oğlum uyuyordu. Yaklaşık 2 saati geçkin uyumuşum. Bir ara telefonumun sesini duydum ama o kadar derin bir uykusuzluk yaşıyordum ki duyduğum ses rüya gibi geliyordu. Birkaç dakika sonra eşimin telefonunun sesini de rüyadaymışım gibi duydum, ama gözümü açamıyordum...

Sonra eşimin annemle konuştuğunu işittim ama kalkamadım eşim telefonu kapatınca yanıma gelip beni uyandırdı ve babannemin öldüğü söyledi...

Babannem 77 yaşındaydı 70 yaşından bu yana Alzaymır hastasıydı üstelik son 3 senedirde yatağa bağımlı olarak yaşmını sürdürüyordu. Ve tarifsiz acılar zorluklar çekiyordu. Ölüm onun için kurtuluş olmuştu belkide. Ama yine de gözyaşlarımın akmasına engel olamamıştım...

Bayram sabahı aldığım bu kötü haber bu bayramı acıyla karşılatmıştı bana. Ölüm bu her canlı için zor tai ki. Bitiş, yok oluş ölüm demek... Özlem demek, göz yaşı demek... Yürek acısı demek...

Bayramın 2. günü memleketime gittim cenazeye yetişemedim ama yine de ordaydım...

Dün akşam geldim evime. Uzun süreli ara verişim bundan dolayıydı...

Sevgilerimle.

29 Eylül 2008 Pazartesi

Bayramınız Kutlu Olsun


...Hepinize adı üstünde şeker tadında bir bayram diliyorum ...



28 Eylül 2008 Pazar

Sobelendim :)

Evet dediğim gibi sonunda bende ilk defa sobelendim sevgili berrin beni sobelemiş sağolsun :)
Hemen cevaplara geçeyim :) Yalnız ben kimi sobelesem :) Bende pembe kazanı sobeliyorum :)) aylin ve berrin ortak cevaplarınızı bekliyorum :)) Bakalım ortaya ne çıkacak :))


İsim: Funda
Nerelisiniz: Balıkesir
Yaşadığınız Yer: Şuan Bilecik :) ( Yeni tayin yerimize kadar )
Mesleğiniz: Ev Hanımlığı bir meslekse eğer :)) mesleğim bu :)
Hobileriniz: Kitap okumak, müzik dinlemek, birşeyler yazmak ve dostlarımla vakit geçirmek...
Evlimisiniz: Evet :) ( dün evlilik yıl dönümümüzdü 4. yıllık evliyim artık :)) )
Kaç çocuğunuz var: Bir oğluşum :)
En sevdiğiniz yemek: İmam bayıldı :) yapan olsada yesek :))
Sevdiğiniz müzik: Bilgisayarımda olan yunan müziklerini dinlemeyi çok seviyorum insanı dinlendiriyor. Daha sonra özgün, türkü diye gidiyor. Genelde ruh halime göre değişir :))
Nerelere gitmekten hoşlanırsın: Evimide olmayı çok seviyorum ama yine de arada kaçmak iyi geliyor. Yeşilliği bol olan mis gibi temiz hava kokan yerleri severim. Birde cadde boyu yürümeyi seviyorum etrafta kimse yokmuş gibi ne düşündüğünü nereye gittiğini dahi bilmeden sadece ben...

İlk sobem ve ben :))

27 Eylül 2008 Cumartesi

AşKıMa ...27.09.2005...


Bu ay'ın Eylül olmasının, Eylül'ün 27. günü olmasının benim için bir başka önemi var...

Bundan 4 yıl önce, Herşeye sana EVET derken herşeye EVET demiştim ben.

Bu hayatı sonuna kadar seninle paylaşmaya EVET demiştim. Acı'ya tatlı'ya, iyi'ye kötü'ye EVET demiştim. Şimdi şuan nerdeyiz birlikte geride neleri bıraktık neleri atlattık sevgimizle. Bunu yalnız ikimiz biliyoruz biliyorum...

Kısacası İyi ki EVET demişim Aşkım, iyi ki seninleyim, iyi ki benimlesin...

Bu gece tek bir dileğim var. Birbirmize olan sevgimiz ve saygımız tükenmesin hiçbirzaman.

Sen oğlumuz ve ben hiç ama hiç ayrılmayalım bitanem.

Daha Nice Senelere Hep Birlikte...


...SeNi SeViYoRuM...

26 Eylül 2008 Cuma

Kandiliniz Hayırlara Vesile Olsun


Yaralı bir kuş misali konuyoruz içinde bulunduğum dünya'nın bir köşesine bizi gören duyan olmasın diye karanlığa sığınıyoruz. Kaçıyoru etrafın kalabalığından. Korkuyoruz tüm insanlardan. Ya bize zarar verirlerse diye. İnsan oğlu işte çiğ sütü boşuna emmemiş nedense anlamıyorsun ne zaman ne olacağını seni kimin vuracağını...
Senin tokluğun onların açlığı demek bu hayat'ta. Sen toksan onlar inadına aç, sen mutluysan onlar inadına mutsuz... Sen iyiysen onlar inadına kötü...

Keşke diyor insan bazen bende onlar gibi olabilseydim en azından onlar gibilere onlar gibi davranabilseydim ama olmuyor işte yapamıyorsun belki de...

Çünkü sen onlar gibi olsaydın eğer şuan bu yazıyı okuyamaz kapatırdın sayfayı... Eğer yaran yoksa yüreğinde birilerini yaralamamışsan ne mutlu sana hiç gocunma o zaman. Ama birileri senin yüzünden acı çekmiş, göz yaşı akıtmışsa eğer çok yazık...

Yaşanmış ve yaşanacak ne varsa mutluluktan geçsin yolu. Benim tek temennim bu şu yarını olmayan hayat'ta... Bu mübarek Kadir Gece'sinde olsun kalp kırmayalım... Kadir Geceniz Hayırlara Vesile Olsun...

19 Eylül 2008 Cuma

...RENKLER VE YANSITTIKLARI...


Renklerin yaşamımızdaki yeri geldi aklıma nedense, hani her anımızı, ruh halimizi anlatan renkler... Günlük hayatımıza yansıyan ışıltılı, parlak ve mat renkler.

Hepimiz katarız renklerin anlamlarını hayatımıza. İyi yada kötü ne yaşadıysak ruh halimize nasıl yansıdıysa o günkü kıyafetimize de yansır içimizdeki renk. Siyah hep matemi hatırlatmaz mı bize ?

Ya beyaz o da saflığı, temizliği anımsatır nedense... Gelinler beyaz giymez mi evlenirken :))

Ben kendi adıma renklerin benim için taşıdığı anlamları yazmak istiyorum bugün. Sadece ana renklerden bahsedeceğim :)


Beyaz: Saflık, temizlik ve sadelik...

Siyah: Matem, yas ama şıklık da aklıma gelmiyor değil :)

Kırmızı: Siyahın aksine cazibe, aşk ve kadınlar geliyor aklıma :) birde kırmızı rujum :)

Mavi: Uçsuz bucaksız bir boşluk aynı deniz ve gökyüzü gibi :) Mutluluk...

Yeşil: Huzur ve sessizlik...

Sarı: Çocuk olmanın rengi benim için sarı... Çoşku ve heyecan dolu. Birde esmerlere çok yakışıyor :))

Pembe: Düşlerin ve umudun rengi benim için...

Turuncu: Çocukluğun bir diğer rengi. Sıcaklık...

Kahverengi: Tam anlamıyla matlık geliyor aklıma Kahverengi zor bir renktir herkes taşıyamaz :)

Gri: Belirsizliği hatırlatıyor bana, Karışık duygular ve kaygılar...

Mor: Bir ağır renk daha. Donukluk ve matlık, birde kadınsı :)



Evetttttttttt benim renklerim ruhuma bu şekilde yansıyor, ve en çok tercih ettiğim kıyafet rengim mavi,siyah,kahvrengi ve kırmızıdır :)


Ya siz hangi rengi kullanırsınız daha çok ? ? ?

:))

16 Eylül 2008 Salı

Günaydınlarrrrr Bol yağmurlu günlerrrrrrrrrrr




Evet bol yağmurlu günler diye başladım çünkü dün Gökhan Kırdar'ın Yağmur adlı şarkısını yayınladım bloğumda hala da çalıyor zaten :) küçük birde anımı paylaşmıştım derkennnnn akşam saatlerinde bir çatlama bir patlama veee bardaktan boşalır gibi seller aldı götürdü :)
Benim şarkı zamanına yakıştı yani :)
Yağmur dedim yağmur yağdı, kar desemmmm kar yağar mı ki :))
Neyse ki öyle bir şarkı yok sanırım yada benim aklıma gelmedi şimdilik :)
Bu arada ben bu saat de ayaktayım çünkü benim yaramaz oğluşum sabah babasını uğurladıktan sonra bir daha yatmadı :) ( sopa )
Oysa ki uykum varrrrrr :)
Zaten 10:30 gibi çıkacağım ev'den soykan rahatsız doktora gideceğiz :(
Şimdilik kaçıyorum bu nedenle.

Sevgiler ...


15 Eylül 2008 Pazartesi

Haziran Gecesi - Gökah Kırdar - Yağmur.....



Şuanda dinlediğiniz şarkının farklı bir yeri var bende. Bundan 5 yıl önce bu dizi yeni yayına girmişti sanırım ve Haziran Gecesi'nin dizi müziğiydi bu şarkı. Eşimle flört dönemindeydik o zamanlar. Çok hasta olduğum, gözümü dahi açamadığım bir anda kulağımda bu şarkının sözlerini, müziğini duyuyordum ama gözlerimi açamadığım için bir rüya da gibiydim sanki. Öyle bir andı ki benim için sanki bedenim yoktu yerinde, çünkü gerçekten çok hastaydım 40 dereceye varan ateşle yatıyordum ve saatler önce uykuya dalmıştım. O anda saat kaçtı ben kaç saat böylece uyumuştum hiç bilmiyordum. Sadece bu müzik vardı kulaklarımda ve bu yüzden ayırt edemiyordum hayal mi gerçek mi diye... İk kez duyuyordum bu şarkıyı o kadar güzeldi ki... Gözlerimi hafifçe aralayabilmiştim en sonunda. Tv den geliyordu bu ses, bu müzik... Eşime baktım o bilgisayarın başında oyun oynuyordu o anda. Hiçbirşeyin farkında değildi. Benim bile...
Geçmişi, o anı, herşeyi yaşatıyordu insana. Neyse :)
Dün gece imeem'den indirdim bu şarkıyı ve sizlerle de paylaşmak istedim. İçinde de küçükcük bir anımı paylaşmak istedim benim için. Belki sizler için de bir anısı vardır kimbilir...


















12 Eylül 2008 Cuma

Öylesine




Bugün iki çiçek açtı bahçemde


Biri benim biri senin için


Dilegeldiler sonra aniden


Dilek tut dediler bana


Ben bir dilek tuttum sonra


Onun için de dile dediler


Ben o'nun ne dileyeceğini bilemezdim ki


Sen ne dilerdin ki


Ben seni dilemiştim


Ya sen sende beni dileyecekmiydin...


Sensizlik seninle olmakmıydı


Seninleyken yalnız kalmakmıydı


İçimi acıtan sevgini dilemiştim yine de


Benimle kal hiçbiryere gitme diye


Oysa ki sen çoktan gitmiştin benden


Ben bile fark etmeden gitmiştin


Şimdi tek korkum var yüreğimde


Ya sen onu dilediysen...




11 Eylül 2008 Perşembe

Ben Geldimmmmm :)


Evet, geç bir geri dönüşüm olsada dönebildim nihayet :) Nisan ayında bir gittim pir gitmiş oldum yani. Neden bu kadar ara verdim bende bilmiyorum ( sopa ) Bloğum bile yabancı gelmeye başladı bana açıp bakmıyordum bile oysa ki çokda severek başlamıştım blog işine hatta bu nedenle bir değil iki tane açmıştım :)) sanki çok da becerebildim ( sopa )

İki satır bile yazamayacak hale gelmişimya ona üzülüyorum en çok :) Ama artık o sıkıntılı dönemlerim bitti çok şükür. Şuanda Bilecik'te yep yeni bir hayata başladım diyebilirim. Şimdilik herşey güzel gidiyor, rahatım keyfim yerinde ama 5 gündür acayip bir grip geçiriyordum nihayet dün beni terk etti gitti kendileri :) ''bu mevsimde mi? '' dediğinizi duyar gibiyim :) Ben zaten olmam olmam en zamansız anda oluveririm :) Huyum kurusun :p

Neyse, böyle ara verince çenem düştü elime vurdu kusura bakmayın :)

Güzel paylaşımlarla aranıza dönmem başlabgıcıyla, Hadi bakalım hayırlısı :))



2 Nisan 2008 Çarşamba

... KISA BİR VEDA ...


Uzun bir zamandır bloguma yazı ekleyemedim. Gerek gitme hazırlıklarım gerekse ruhsal bir isteksizliğim vardı içim de. Bu nedenle bomboş kalmıştı blogum şimdi ise uzun bir zaman 5 ay kadar sizlerden uzak kalcağım. Kısmetse yarından sonra cuma sabahı yola çıkıyoruz.
Önce Ankara'ya kayınvalidemlere gideceğiz eşim ve oğlumla. Sonra da Çarşamba günü Balıkesire benim ailemin yanına gitmek için yola çıkcağız kısmetse. Eşimin 10 günlük izninden sonra eşim Erzincana geri dönecek ben ise ailemin yanında kalcağım uzun bir süre. Bu yaz dönemini Temmuz ayına eşim dönüş yapana kadar ailemin yanında geçireceğim. Temmuz ayında tekrar ankara'ya döneceğiz eşimle biraz da eşimin ailesinin yanında kalıp kısmetse tayin olduğumuz şehre yerleşeceğiz... Tabi bu arada bir çok gelişme olacak :)
Eşim ilişkisini kesmeden önce tayin yerimiz belli olduğunda biz eşimin ailesi ve benim ailemle o şehre gidip ev tutacağız kısmetse ve temmuz başı gibi eşyalarımız gelecek birde o zaman telaşlanacağız :) ev yerleştirme telaşı olacak ama güzel bir telaş bu :)
Bu ağustos ayında 2 yıl olacaktı buradaki yaşamım... İçim biraz buruk aslında. Karmakarışık duygular içindeyim. Ayaklarım giderken aklım kalacak sanki. Daha ne şehirler gezeceğiz ömrümüz oldukça ama bu ilk olduğu için bu kadar duygusalım sanki...

Her neyse :)

Size beni merak etmeyin diye haber vereyim dedim :) Yazının aynısını diğer bloguma da koyacağım. Hangisinde okursanız artık :)
Hepinizi çççççççççççooooooooooooookkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk özleyeceğim...

Kısmetse yeni şehrimizden güzel anılar paylaşmak dileğimle...

Sevgiyle kalın...

Funda :)

6 Mart 2008 Perşembe

.......................


Düşündüm...

Düşündüm...

Daldım iyice. Neyi düşündüğümü dahi bilmeden daldım düşüncelere. Kendime geldiğimde vakit hayli ilerlemişti. Gözlerim kanlanmıştı uykusuzluktan. Öylece kalakalmıştım düşüncelerle yapayalnız. Kalktım bir bardak su içtim. Ama gelemedim kendime sıyrılamadım beynimdeki düşüncelerden. Sonra gittim buz gibi suyu yüzüme serpiştirdim biraz daha iyiydim sanki, kafam dağılmaya başlamıştı. Oda'ya geçtim yine oturdum elime bir kitap aldım okumaya çalıştım ama okudukça düşündüm, sayfaları çevirdikçe düşüncelere gömüldüm sanki. Yok olmuyordu düşüncelerden arınamıyordum, ne düşündüğümü dahi bilmeden düşünüyordum çünkü. Beynim yorgun düştü anlamsız düşüncelerle boğuşmaktan ki uyuya kalmışım.

Yaslandığın yerde düşüncelerle uykuya dalmak kadar hafif bir duygu yokmuş bunu anladım. Uyumayı düşünmeden uykuya dalmak garip ama güzel oluyormuş.

Yalnız anlamadığım bedenim mi ruhum'muydu yorgun olan...

Çünkü uyandığımda korkunç bir ağırlık hissediyorum bedenimde, sanki üstümden araba geçmiş gibi oluyorum :) Sanırım ben yaşlanıyorum haaa bu bedenen bir yaşlanma değil ruhen :)

Hayat dolu bir insanken böyle iç karartıcı anlar yaşamaya ben bile anlam veremiyorum açıkcası :) Kendimi tanıyamıyorum bazen. En çok merak ettiğim her insan'ın kendiyle bir boğuşması olup olmadığı ben bu aralar içimde ki benle çok sık boğuşuyorum da :))

Bakalım kim galip gelecek... :)

1 Mart 2008 Cumartesi

İşte öyle birşey...

Gecenin aydınlığını göremem sensiz.

Uzak kalır bana türküler sessiz.

Kuşlar yuva yapmaz artık çatıma.

Sen olmayınca hasret çöker kapıma.



Sen benden gidersen eğer,

Hasreti zincir yaparım boynuma.

Yüreğime sararım sevdamı ,

Dolanırım yalnızlıklarda.



Sevda dediğin acı çekmektir.

Adı ya sen'dir ya sensizliktir.

Sensizlik demek bile seninledir.

İşte öyle birşeydir...

24 Şubat 2008 Pazar

Tarifi Hayat...


Zamansız estin rüzgar
Hüzünlere sürüklendim
Fırsat bulamadım yapraklarımı toplamaya

Uçuştular etrafımda yapıştılar eteklerime
Uçlarına değdi elim sen estin ben gittim.





Döndüm baktım peşimdeler


''Gelmeyin'' dedim ''peşimden gelmeyin''


''Nereye gittiğim belli değil'' diye bağırdım


Sen estin ben bilmediğim bir yola girdim.





Eteklerimdeki saçaklara baktım sonra


Eser kalmamış silüetimden


Yollar kolkola yalnızlık ardımda


Sen esmişsin ben terketmişim geçmişimi


Sana gelmişim sende kök salmışım sanki...

22 Şubat 2008 Cuma


Dünya'ya merhaba dedik; bir yaşama çabası sardı içimizi acıkdık biberonu verdiler doyasıya yedik, içtik hayat'ta...


Çocuk olduk; sokaklarda gazoz içtik arkadaşlarımızla, düşe kalka yürüdük elimzde gazoz şişeleriyle hayat'ta...


Genç olduk; alemlere daldık sabahladık arkadaşlarla içki şişelerinde. Kadehlerle sarmaş dolaş olduk hayat'ta...


Yaşlandık; Yatılı kaldık dünya'nın son oda'sın da. Yaşama az daha tutunmak için dost olduk bir poşet için de ki ' serum ' denilen hayat suyuyla...


Bebektik,

Çocuk olduk,

Çocuktuk,

Genç olduk,

Gençtik,

Yaşlı olduk,

Yaşlıydık,

Ölüm olduk...


Ölüm Dediğin;


Ölüm ne zorlu bir başlangıçtır geride kalanlara, çaresizlikten başka ne gelir elden. Geriye dönüşü olmayan bir yoldur gidilen yol. Acı'dır çok acı'dır... Tarifsizdir gözyaşlarının acısı, yüreğe akar yakar geçer içimizi. Nasıl birşeydir bir daha görememek, dokunamamak, koklaymamak...


Ölüm herkese zordur, her canlıya. İnsan olsun, hayvan olsun, bitki olsun... Ölüm dedin mi bir damla göz yaşı'dır hazırda bekleyen... Aklım almıyor düşündükçe. Daha bir önceki yaızmda ölüm'den bahsetmiştim. Birşeyleri yapmak için ölümü beklemeyelim diye. Şimdi daha çok duruyorum bu sözümün arkasında. Hiç tanımadığım, yüzünü bile görmediğim bir arkadaşımı kaybettim dün. Çok ama çok üzgünüm. Onu tanımamış olmam göz yaşlarımın amasına engel olamadı malesef... Herşeyden önce bir 'ANNE' olması yetti. Geride 20 aylık bir yetim bırakması acımı daha da derinlere götürdü. Tarifi yok yaşadığım duyguların. Kendimce iyiydim bir kaç gündür, ama bir yıkıntı oldu sanki bugün yüreğimde. Yine kararıverdi dünyam. İçim sıkıldı sonsuzluklarda... Yaşamın ne kadar kısa olduğu her anımızınız bir an'lık olduğu geldi aklıma. O kadar kötüyüm ki tam depresyondan çıktım derken yine yenildim sanırım... Ölüm haberi almak çok ağır geldi bana. Rabbimin gücüne gitmesin. Nilgün'ü hiç tanımadığım halde canım çok yandı. Nasıl çıkarırım aklımdan bilmiyorum. Her an, her saniye aklımda... Allah'ım ailesine, yavrusuna ve biz dostlarına sabır ver. Ölüm gerçekten çok zor. Zamanı, saati yok... Kocaman bir hiç'lik ölüm dediğin. Gözyaşlarının sele döndüğü an. Yürekte ki tarifsiz sızının ta kendisi...

Allah hepinize uzun ömürler versin. Sağlıcakla kalın...

19 Şubat 2008 Salı

İyi Ki Doğmuşum :))






Bu gün benim doğum günüm :) Biraz geç oldu yazmam için biliyorum ama, malesef elektrikler yoktu 2 saat önce kadar geldi. Aslında yazıp yazmamakta da karasızdım ama yine de kendim için yazmak istedim. 23 yaşıma girdim bugün :) yıllar önce de aynı gün yani salı günü sabah 08:30 da dünya' ya gelmişim. 23 yıl dediğim de çok az bir zaman gibi geliyor ama yaşananlar hayata dair olanlar o kadar çok ki bu zaman dilimi içinde. Hatta az önce evlenmeden önceki 'ben' geldi aklıma :) tamamen çocukluktan ibaret. Hala çocuğum ama birde çocuğum var yanımda :) büyüklerimiz bizim için diyor ki evlatlarımız banka da ki paramız torunlarda fazizlerimiz :) Buna gülüyorum işte aman faiz çoğalmasında :))) Yeni bir yaşa yeni bir yılın başlangıcında girdim sayılır. Umarım bu yıl ve yeni yaşım bana uğur getirir. Pasta kesip mum üfleyemeyeceğim ama ben dileğimi tutacağım yine de :) Bütün olumsuzlukları geri de bırakmak istiyorum 23. yılımın ilk günü bana güzellikler getirsin. Sevdiklerim, sevenlerim, dostlarım, dost bildiklerim hep yanımda olsun. Varlığıma neden olan ailem ve kendi ailem hep benimle olsun. Son olarak da;

Hakkımız da herşeyin hayırlısını diliyorum olmayan pastamdan :) Ama beni düşünen canım arkadaşım berrin'in gönderdiği pastayı kayacağım buraya birde avuç içinde mum bunlar dileğimi gerçekleştirmeme yeter de artar bile :)


İyi ki doğmuşum değil mi ?


17 Şubat 2008 Pazar

...YARINDAN ÖNCE...


Ölümün soğuk nefesi dolaşır karanlık sokaklarda, rüzgar eser sanırsın üşürsün tüylerin diken diken olur anlam vermezsin bu soğuk rüzgara... Yanından geçer gider de ölümün sessizliği fark etmessin çoğu zaman. Yada kendini yakıştıramazsın ölümü. Aklına bile gelmez, gençlerin aklına gelmez ölüm nedense hep yaşlılar düşünür onlar yaşar ölüm korkusunu. Oysa ki dakikalar hatta saniyeler sonrasına dair bir garantimiz yoktur elimizde. Ama nedense düşünemeyiz bunu. Herşey sonsuzmuş gibi gelir hayat çok uzun gibi. Oysa ki değildir... Biz öyle zannederiz sadece. Eğer öleceğimizi düşünseydik bugün böylesine yaşayabilirmiydik, delice, öylesine. Neler yapardık kimbilir; yaradana iyi bir kul oldum izlenimi vermek için başımızı secdeden kaldırmazdık, ellerimizi semadan indirmezdik... Ne kadar malımız mülkümüz varsa sırf gider ayak iyilik olsun diye bir yerlere bağışlar, fakir fukara sevindirirdik... Herkese iyi davranır, kalp kırmazdık... Daha sayamaycağım bir çok şey yapardık eminim. Asıl merak ettiğim neden bunları şimdi yapmıyoruz! Mutlaka öleceğini bilmek mi gerekir bunları yapmak için. Bir lokma ekmeği biriyle paylaşmak bu kadar zormudur insanlık için. Hiç düşündünüz mü onların yerinde olmayı, onların yerinde hayata sarılmayı?... Empati yapmak böyle durumlarda anlaşılmasına yetecektir birşeylerin. Kendimizi onların yerine koyalım lütfen. Onlar gibi olmadığımız onlar gibi olmayacağınız anlamına gelmez... Tüm insanlık için en yakınımızdakilerden başlayalım. Belki de yan komşunuzdur kimbilir yada iki mahalle ötedeki gece konduda yaşıyordur. Bir akşam kapısını çalıp da bir tane ekmek tutuşturuverin eline. İnanın herşey çok daha güzel olacak o günden sonra. Bugün bir hayatı da siz kurtarın. Yüreğinize sağlık diyorum şimdiden...

13 Şubat 2008 Çarşamba


Kırık dökük bir ayna karşımda kendime bakıyorum yarım orda yarım burda... Görüntüm net değil ben nerdeyim hiç belli değil. Ayna bana bakıyor ben aynaya ama aynadaki 'ben'i görmek mümkün değil. Karmakarışık olmuşum saçım başım dağılmış, gözlerim halkalanmış... Düşüncelerim yüzüme yansımış. Kaşım yıkılmış, dudaklarım ters dönmüş sanki... Bu ben değilim dedim kendi kendime aynadaki karmakarışık insan ben değilim. Ya ayna kırık ondan öyle yada ben karışığım bundan böyle...Aradaki farkı anlayamadım ayna kırık diye mi karmakarışığım yoksa gerçekten bu benmiyim dedim kendi kendime... Ayağa kalktım boy aynasının karşısına geçtim; bu benmiyim dedim kendime günlerdir pijamalarım üstümdeydi üzerimi sadece pijama değiştirmek için değiştiriyordum... Bu kasvet beni daha da yoruyordu sanki. Gülümsedim aynada kendime hiç yakışmamıştı sanki gülmek. Gülmek insana yakışmazmıydı oysa?... Kendim için birşey yapmak geldi içimden. Ama şimdi şuan da bu satırlar yazarken... Kalkıp ılık bir duş almayı, duştan çıktıktan sonra günlerdir yapmadığımı makyajımı yapmayı ve kendim için bir kaç kıyafet seçip giyinmeyi istedim birden. Evet şuanda istedim. Günlerden sonra ilk defa istedim... Ve benim için en güzel olanı yapmaya karar verdim günlerdir hatta aylardır görmediğim güneşle selamlaşmayı istedim şuanda... Çıkıp uzun uzun yürümeyi, kara dokunmayı, soğuğu hissetmek istedim... Işığın parlaklığı gözlerimi ağrıtsın istedim... Ve şimdi yazıma son verip dediklerimi yapmaya gidiyorum. Sevgiyle kalın...

9 Şubat 2008 Cumartesi

Öyle İçmdesin ki...


Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu, diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başında içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım."Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum.Neler yazmışım diye merakımdan.Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.

Yazar : Fügen Ünal Şen - Sonbahar Yakın kitabından ( Alıntıdır)

4 Şubat 2008 Pazartesi

...Şarkılar Seni Söyler...

UNUTMA BENİ
Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım

Unutma beni, unutama beni

Gözünden damlayamayan göz yaşın olayım

Unutma beni, unutama beni


Gölgen gibi adım adım

Her solukta benim adım

Ben nasıl ki unutmadım

Sen de unutma beni, unutama beni


Bitmek bilmez kapkaranlık geceler boyunca

Unutma beni, unutama beni

Ayrılığın acısını kalbinde duyunca

Unutma beni, unutama beni


Sevişirken, öpüşürken

Yapayalnız dolaşırken

Unutmaya çalışırken

Unutama beni, unutama beni


...Kırılmak...


İçimi acıtan insanlar var, kırgınım onlara nedenli yada nedensiz ama kendime göre nedenlerim var... Anlatsam anlamazlar daha doğrusu dinlemezler. Çünkü, hep onlar haklılar. Bu kadar kolay mı başkaları üzerinde egemen olmak ? İnsan bu kadar kolay mı kırar bir başka insanı ? İkimizde insan değilmiyiz sonuç da, bugün bana yaptığını yarın ona bir başkası yapmayacak mı ? Tabi bunu düşünmüyordur büyük ihtimalle çünkü o kusursuz o hayat kavgasında haklı ( kendince )tabi ki... Yerli yersiz yada nedenli nedensiz herneyse, sonuç kırılmadık mı ? Evet malesef kırıldık. Şimdi telafi etmekte sıra, işte fark burada yerli yersiz de olsa yerli yerinde bir telafi, nedenli yada nedensizde olsa kesinlikle nedenli bir telafi gerekli artık... Anlayana sivri sinek sazmış, anlamayana ben davul, zurna çalsamda fark etmez...

3 Şubat 2008 Pazar

...Sebebi Sensin...



Sen sonsuzlukların başlangıcısın benim için,
Çaresizliklerin var oluşlarısın.
Pişmanlıkların acıttığı anları yaşatansın,
Keşkelerimin sebebisin...
O kadar, o kadar acısın ki yüreğimde,
Sebebimsin.
Gözyaşlarımın başladığı yerdesin,
Ağıtlarımın sebebisin...
Güneşimin erkenden batışı,
Gecemin karanlığının sebebisin.
Rüzgarın ruhumu üşütmesinin,
Sebebi sensin...
Nedenlerimin,
Nedensizliklerimin,
Sebebi sensin demelerimin,
...SEBEBİ SENSİN...

Nedenli... Nedensiz...








BELALIM




Uçurum uçurum gözlerine baktığım sensin

Prangalarca boynuma taktığım sensin

Dağ golleri gibi gibi hasret çektiğim

Her gece uyku diye yattığım sensin

Yanarım yanarım tutuşur

Yanarım kavurur ateşim

Seni de beni de belalım

Yanarım yanarım tutuşur

Yanarım kavurur ateşim

Seni de beni de belalım

Ah belalım

Gün değmemiş ormanlarda yittiğim sensin

Ömrüme ömür diye kattığım sensin

Deli deli boranlarda aç denizlerde

Teninin tuzunu canım tattığım sensin

Damga damga göğsüme vurduğum sensin

Öfke dolu şehirlerde bulduğum sensin

Yer nerede gök nerede ben neredeyim

Diye diye sınırlara geldiğim sensin








Bu şarkının sözleri bir başka anlamalı sanki, müziğiyle birleşince nasıl da doyulmaz anlar yaşatır insana. Bazen iki damla yaş süzülür yanaklarımızdan nedensizdir... Ya bir şarkı, ya bir resim, dedim ya nedensizdir gözyaşlarımız. Doğrusu da bu değil mi ? İlla ki bir sebep mi olmalı ağlamak için, mutsuzluk mu yaşanmalı ? İnsan gülerken de ağlayamaz mı, içi yanamaz mı ? Maske takmayı beceremez bazı insanlar içleri neyse dışları da o'dur... İşte o zaman içi yanıyorsa dışı da kan revandır. İçi gülüyorsa dışında çiçekler açmıştır... Nerden nereye dağıldı konu... İşte yazmak birşeyler paylaşmak böyle birşey bence. Herşeyden birşeyler vermek okuyana. Her satırda kendisinden bir parça bulmasını sağlamak... Şarkı sözlerini neden mi yazdım sevdiğim için, anlamlı geldiği için... Kendim için... Ve sizlerle paylaşmak, sizlere birşeyler yaşatmak için... Belki de bir belalımız yoktur ama yine de birşeyler buluruz içimizde bu şarkıyı dinlediğimizde. Nedensizdir belki de ama işte... İştesi yüreğimizde !!!

2 Şubat 2008 Cumartesi

İçimize Açılan Pencere



Küçücük bir pencereden bakmak yaşama ve bu pencerede yaşama dair hayaller kurmak... Bir vazo ve birkaç gülle renklendirmek dışarıdaki dünya'yı. Ne garip değil mi yaşanmışlıklarla dolu bir hayata bu pencereden bakmaya çalışmak... Nasıl görmek istersek öyledir aslında hayat. Acı, tatlı ne tarafını görmek isterseniz o tarafı yaşatır bize zamanla... Bazen acı anlar gelir yaşantımıza o zaman penceremiz o kadar daralır ki görmeyiz önüne konan küçücük bir kuşu, renk renk güllerin de faydası yoktur. Karanlıktır çünkü perdemiz kapalıdır dünya'ya. Bazense tatlı anlar gelir yaşantımıza o zaman penceremiz o kadar genişlemiş, büyümüştür ki bütün mahalleyi görürüz daracık bir pencereden, dünya' kapımıza gelmiştir sanki... herşey kocamandır artık uzaklara uzayan yollar bile yakın gelir o zaman. elimiz uzatsak koparıveririz kapı önündeki kır çiçeğini etrafımızda renk renk çiçekler açmıştır vazoya gerek yoktur ki... Yaşam yaşanması ne zor bir yaşantıdır. Penceremiz küçük de büyük de olsa yaşayabilme ihtimalini bilmeli... Yaşamaya değer hayatlar yaşamak dileğiyle... Sevgilerimle... ( Funda )