24 Şubat 2008 Pazar

Tarifi Hayat...


Zamansız estin rüzgar
Hüzünlere sürüklendim
Fırsat bulamadım yapraklarımı toplamaya

Uçuştular etrafımda yapıştılar eteklerime
Uçlarına değdi elim sen estin ben gittim.





Döndüm baktım peşimdeler


''Gelmeyin'' dedim ''peşimden gelmeyin''


''Nereye gittiğim belli değil'' diye bağırdım


Sen estin ben bilmediğim bir yola girdim.





Eteklerimdeki saçaklara baktım sonra


Eser kalmamış silüetimden


Yollar kolkola yalnızlık ardımda


Sen esmişsin ben terketmişim geçmişimi


Sana gelmişim sende kök salmışım sanki...

22 Şubat 2008 Cuma


Dünya'ya merhaba dedik; bir yaşama çabası sardı içimizi acıkdık biberonu verdiler doyasıya yedik, içtik hayat'ta...


Çocuk olduk; sokaklarda gazoz içtik arkadaşlarımızla, düşe kalka yürüdük elimzde gazoz şişeleriyle hayat'ta...


Genç olduk; alemlere daldık sabahladık arkadaşlarla içki şişelerinde. Kadehlerle sarmaş dolaş olduk hayat'ta...


Yaşlandık; Yatılı kaldık dünya'nın son oda'sın da. Yaşama az daha tutunmak için dost olduk bir poşet için de ki ' serum ' denilen hayat suyuyla...


Bebektik,

Çocuk olduk,

Çocuktuk,

Genç olduk,

Gençtik,

Yaşlı olduk,

Yaşlıydık,

Ölüm olduk...


Ölüm Dediğin;


Ölüm ne zorlu bir başlangıçtır geride kalanlara, çaresizlikten başka ne gelir elden. Geriye dönüşü olmayan bir yoldur gidilen yol. Acı'dır çok acı'dır... Tarifsizdir gözyaşlarının acısı, yüreğe akar yakar geçer içimizi. Nasıl birşeydir bir daha görememek, dokunamamak, koklaymamak...


Ölüm herkese zordur, her canlıya. İnsan olsun, hayvan olsun, bitki olsun... Ölüm dedin mi bir damla göz yaşı'dır hazırda bekleyen... Aklım almıyor düşündükçe. Daha bir önceki yaızmda ölüm'den bahsetmiştim. Birşeyleri yapmak için ölümü beklemeyelim diye. Şimdi daha çok duruyorum bu sözümün arkasında. Hiç tanımadığım, yüzünü bile görmediğim bir arkadaşımı kaybettim dün. Çok ama çok üzgünüm. Onu tanımamış olmam göz yaşlarımın amasına engel olamadı malesef... Herşeyden önce bir 'ANNE' olması yetti. Geride 20 aylık bir yetim bırakması acımı daha da derinlere götürdü. Tarifi yok yaşadığım duyguların. Kendimce iyiydim bir kaç gündür, ama bir yıkıntı oldu sanki bugün yüreğimde. Yine kararıverdi dünyam. İçim sıkıldı sonsuzluklarda... Yaşamın ne kadar kısa olduğu her anımızınız bir an'lık olduğu geldi aklıma. O kadar kötüyüm ki tam depresyondan çıktım derken yine yenildim sanırım... Ölüm haberi almak çok ağır geldi bana. Rabbimin gücüne gitmesin. Nilgün'ü hiç tanımadığım halde canım çok yandı. Nasıl çıkarırım aklımdan bilmiyorum. Her an, her saniye aklımda... Allah'ım ailesine, yavrusuna ve biz dostlarına sabır ver. Ölüm gerçekten çok zor. Zamanı, saati yok... Kocaman bir hiç'lik ölüm dediğin. Gözyaşlarının sele döndüğü an. Yürekte ki tarifsiz sızının ta kendisi...

Allah hepinize uzun ömürler versin. Sağlıcakla kalın...

19 Şubat 2008 Salı

İyi Ki Doğmuşum :))






Bu gün benim doğum günüm :) Biraz geç oldu yazmam için biliyorum ama, malesef elektrikler yoktu 2 saat önce kadar geldi. Aslında yazıp yazmamakta da karasızdım ama yine de kendim için yazmak istedim. 23 yaşıma girdim bugün :) yıllar önce de aynı gün yani salı günü sabah 08:30 da dünya' ya gelmişim. 23 yıl dediğim de çok az bir zaman gibi geliyor ama yaşananlar hayata dair olanlar o kadar çok ki bu zaman dilimi içinde. Hatta az önce evlenmeden önceki 'ben' geldi aklıma :) tamamen çocukluktan ibaret. Hala çocuğum ama birde çocuğum var yanımda :) büyüklerimiz bizim için diyor ki evlatlarımız banka da ki paramız torunlarda fazizlerimiz :) Buna gülüyorum işte aman faiz çoğalmasında :))) Yeni bir yaşa yeni bir yılın başlangıcında girdim sayılır. Umarım bu yıl ve yeni yaşım bana uğur getirir. Pasta kesip mum üfleyemeyeceğim ama ben dileğimi tutacağım yine de :) Bütün olumsuzlukları geri de bırakmak istiyorum 23. yılımın ilk günü bana güzellikler getirsin. Sevdiklerim, sevenlerim, dostlarım, dost bildiklerim hep yanımda olsun. Varlığıma neden olan ailem ve kendi ailem hep benimle olsun. Son olarak da;

Hakkımız da herşeyin hayırlısını diliyorum olmayan pastamdan :) Ama beni düşünen canım arkadaşım berrin'in gönderdiği pastayı kayacağım buraya birde avuç içinde mum bunlar dileğimi gerçekleştirmeme yeter de artar bile :)


İyi ki doğmuşum değil mi ?


17 Şubat 2008 Pazar

...YARINDAN ÖNCE...


Ölümün soğuk nefesi dolaşır karanlık sokaklarda, rüzgar eser sanırsın üşürsün tüylerin diken diken olur anlam vermezsin bu soğuk rüzgara... Yanından geçer gider de ölümün sessizliği fark etmessin çoğu zaman. Yada kendini yakıştıramazsın ölümü. Aklına bile gelmez, gençlerin aklına gelmez ölüm nedense hep yaşlılar düşünür onlar yaşar ölüm korkusunu. Oysa ki dakikalar hatta saniyeler sonrasına dair bir garantimiz yoktur elimizde. Ama nedense düşünemeyiz bunu. Herşey sonsuzmuş gibi gelir hayat çok uzun gibi. Oysa ki değildir... Biz öyle zannederiz sadece. Eğer öleceğimizi düşünseydik bugün böylesine yaşayabilirmiydik, delice, öylesine. Neler yapardık kimbilir; yaradana iyi bir kul oldum izlenimi vermek için başımızı secdeden kaldırmazdık, ellerimizi semadan indirmezdik... Ne kadar malımız mülkümüz varsa sırf gider ayak iyilik olsun diye bir yerlere bağışlar, fakir fukara sevindirirdik... Herkese iyi davranır, kalp kırmazdık... Daha sayamaycağım bir çok şey yapardık eminim. Asıl merak ettiğim neden bunları şimdi yapmıyoruz! Mutlaka öleceğini bilmek mi gerekir bunları yapmak için. Bir lokma ekmeği biriyle paylaşmak bu kadar zormudur insanlık için. Hiç düşündünüz mü onların yerinde olmayı, onların yerinde hayata sarılmayı?... Empati yapmak böyle durumlarda anlaşılmasına yetecektir birşeylerin. Kendimizi onların yerine koyalım lütfen. Onlar gibi olmadığımız onlar gibi olmayacağınız anlamına gelmez... Tüm insanlık için en yakınımızdakilerden başlayalım. Belki de yan komşunuzdur kimbilir yada iki mahalle ötedeki gece konduda yaşıyordur. Bir akşam kapısını çalıp da bir tane ekmek tutuşturuverin eline. İnanın herşey çok daha güzel olacak o günden sonra. Bugün bir hayatı da siz kurtarın. Yüreğinize sağlık diyorum şimdiden...

13 Şubat 2008 Çarşamba


Kırık dökük bir ayna karşımda kendime bakıyorum yarım orda yarım burda... Görüntüm net değil ben nerdeyim hiç belli değil. Ayna bana bakıyor ben aynaya ama aynadaki 'ben'i görmek mümkün değil. Karmakarışık olmuşum saçım başım dağılmış, gözlerim halkalanmış... Düşüncelerim yüzüme yansımış. Kaşım yıkılmış, dudaklarım ters dönmüş sanki... Bu ben değilim dedim kendi kendime aynadaki karmakarışık insan ben değilim. Ya ayna kırık ondan öyle yada ben karışığım bundan böyle...Aradaki farkı anlayamadım ayna kırık diye mi karmakarışığım yoksa gerçekten bu benmiyim dedim kendi kendime... Ayağa kalktım boy aynasının karşısına geçtim; bu benmiyim dedim kendime günlerdir pijamalarım üstümdeydi üzerimi sadece pijama değiştirmek için değiştiriyordum... Bu kasvet beni daha da yoruyordu sanki. Gülümsedim aynada kendime hiç yakışmamıştı sanki gülmek. Gülmek insana yakışmazmıydı oysa?... Kendim için birşey yapmak geldi içimden. Ama şimdi şuan da bu satırlar yazarken... Kalkıp ılık bir duş almayı, duştan çıktıktan sonra günlerdir yapmadığımı makyajımı yapmayı ve kendim için bir kaç kıyafet seçip giyinmeyi istedim birden. Evet şuanda istedim. Günlerden sonra ilk defa istedim... Ve benim için en güzel olanı yapmaya karar verdim günlerdir hatta aylardır görmediğim güneşle selamlaşmayı istedim şuanda... Çıkıp uzun uzun yürümeyi, kara dokunmayı, soğuğu hissetmek istedim... Işığın parlaklığı gözlerimi ağrıtsın istedim... Ve şimdi yazıma son verip dediklerimi yapmaya gidiyorum. Sevgiyle kalın...

9 Şubat 2008 Cumartesi

Öyle İçmdesin ki...


Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu, diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başında içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım."Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum.Neler yazmışım diye merakımdan.Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.

Yazar : Fügen Ünal Şen - Sonbahar Yakın kitabından ( Alıntıdır)

4 Şubat 2008 Pazartesi

...Şarkılar Seni Söyler...

UNUTMA BENİ
Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım

Unutma beni, unutama beni

Gözünden damlayamayan göz yaşın olayım

Unutma beni, unutama beni


Gölgen gibi adım adım

Her solukta benim adım

Ben nasıl ki unutmadım

Sen de unutma beni, unutama beni


Bitmek bilmez kapkaranlık geceler boyunca

Unutma beni, unutama beni

Ayrılığın acısını kalbinde duyunca

Unutma beni, unutama beni


Sevişirken, öpüşürken

Yapayalnız dolaşırken

Unutmaya çalışırken

Unutama beni, unutama beni


...Kırılmak...


İçimi acıtan insanlar var, kırgınım onlara nedenli yada nedensiz ama kendime göre nedenlerim var... Anlatsam anlamazlar daha doğrusu dinlemezler. Çünkü, hep onlar haklılar. Bu kadar kolay mı başkaları üzerinde egemen olmak ? İnsan bu kadar kolay mı kırar bir başka insanı ? İkimizde insan değilmiyiz sonuç da, bugün bana yaptığını yarın ona bir başkası yapmayacak mı ? Tabi bunu düşünmüyordur büyük ihtimalle çünkü o kusursuz o hayat kavgasında haklı ( kendince )tabi ki... Yerli yersiz yada nedenli nedensiz herneyse, sonuç kırılmadık mı ? Evet malesef kırıldık. Şimdi telafi etmekte sıra, işte fark burada yerli yersiz de olsa yerli yerinde bir telafi, nedenli yada nedensizde olsa kesinlikle nedenli bir telafi gerekli artık... Anlayana sivri sinek sazmış, anlamayana ben davul, zurna çalsamda fark etmez...

3 Şubat 2008 Pazar

...Sebebi Sensin...



Sen sonsuzlukların başlangıcısın benim için,
Çaresizliklerin var oluşlarısın.
Pişmanlıkların acıttığı anları yaşatansın,
Keşkelerimin sebebisin...
O kadar, o kadar acısın ki yüreğimde,
Sebebimsin.
Gözyaşlarımın başladığı yerdesin,
Ağıtlarımın sebebisin...
Güneşimin erkenden batışı,
Gecemin karanlığının sebebisin.
Rüzgarın ruhumu üşütmesinin,
Sebebi sensin...
Nedenlerimin,
Nedensizliklerimin,
Sebebi sensin demelerimin,
...SEBEBİ SENSİN...

Nedenli... Nedensiz...








BELALIM




Uçurum uçurum gözlerine baktığım sensin

Prangalarca boynuma taktığım sensin

Dağ golleri gibi gibi hasret çektiğim

Her gece uyku diye yattığım sensin

Yanarım yanarım tutuşur

Yanarım kavurur ateşim

Seni de beni de belalım

Yanarım yanarım tutuşur

Yanarım kavurur ateşim

Seni de beni de belalım

Ah belalım

Gün değmemiş ormanlarda yittiğim sensin

Ömrüme ömür diye kattığım sensin

Deli deli boranlarda aç denizlerde

Teninin tuzunu canım tattığım sensin

Damga damga göğsüme vurduğum sensin

Öfke dolu şehirlerde bulduğum sensin

Yer nerede gök nerede ben neredeyim

Diye diye sınırlara geldiğim sensin








Bu şarkının sözleri bir başka anlamalı sanki, müziğiyle birleşince nasıl da doyulmaz anlar yaşatır insana. Bazen iki damla yaş süzülür yanaklarımızdan nedensizdir... Ya bir şarkı, ya bir resim, dedim ya nedensizdir gözyaşlarımız. Doğrusu da bu değil mi ? İlla ki bir sebep mi olmalı ağlamak için, mutsuzluk mu yaşanmalı ? İnsan gülerken de ağlayamaz mı, içi yanamaz mı ? Maske takmayı beceremez bazı insanlar içleri neyse dışları da o'dur... İşte o zaman içi yanıyorsa dışı da kan revandır. İçi gülüyorsa dışında çiçekler açmıştır... Nerden nereye dağıldı konu... İşte yazmak birşeyler paylaşmak böyle birşey bence. Herşeyden birşeyler vermek okuyana. Her satırda kendisinden bir parça bulmasını sağlamak... Şarkı sözlerini neden mi yazdım sevdiğim için, anlamlı geldiği için... Kendim için... Ve sizlerle paylaşmak, sizlere birşeyler yaşatmak için... Belki de bir belalımız yoktur ama yine de birşeyler buluruz içimizde bu şarkıyı dinlediğimizde. Nedensizdir belki de ama işte... İştesi yüreğimizde !!!

2 Şubat 2008 Cumartesi

İçimize Açılan Pencere



Küçücük bir pencereden bakmak yaşama ve bu pencerede yaşama dair hayaller kurmak... Bir vazo ve birkaç gülle renklendirmek dışarıdaki dünya'yı. Ne garip değil mi yaşanmışlıklarla dolu bir hayata bu pencereden bakmaya çalışmak... Nasıl görmek istersek öyledir aslında hayat. Acı, tatlı ne tarafını görmek isterseniz o tarafı yaşatır bize zamanla... Bazen acı anlar gelir yaşantımıza o zaman penceremiz o kadar daralır ki görmeyiz önüne konan küçücük bir kuşu, renk renk güllerin de faydası yoktur. Karanlıktır çünkü perdemiz kapalıdır dünya'ya. Bazense tatlı anlar gelir yaşantımıza o zaman penceremiz o kadar genişlemiş, büyümüştür ki bütün mahalleyi görürüz daracık bir pencereden, dünya' kapımıza gelmiştir sanki... herşey kocamandır artık uzaklara uzayan yollar bile yakın gelir o zaman. elimiz uzatsak koparıveririz kapı önündeki kır çiçeğini etrafımızda renk renk çiçekler açmıştır vazoya gerek yoktur ki... Yaşam yaşanması ne zor bir yaşantıdır. Penceremiz küçük de büyük de olsa yaşayabilme ihtimalini bilmeli... Yaşamaya değer hayatlar yaşamak dileğiyle... Sevgilerimle... ( Funda )